13 Kasım 2016 Pazar

TİNA MODOTTİ

                Assunta Adelaine Luigia Modotti Mondini


Asıl adı Assunta Adelaine Luigia Modotti Mondini olan Tina, 17 Ağustos 1896’da Kuzey İtalya’da bir kasabada doğar. Babası bir marangoz ustasıdır ve o dönemde sosyalizme sempati duyuyordu. Bir bakıma Tina’nın hayatını etkilemiştir babasının görüşleri. Mali güçlükler yüzünden Tina ve ailesi önce Avusturya’ya taşınmak zorunda kalır. Babası ise 1905 yılında iş için Amerika’ya gider. Tina henüz 12 yaşında iken beş küçük kardeşinin bakımına katkıda bulunabilmek için bir ipek fabrikasında çalışmaya başlar. Ailenin maddi durumunun kötü olması Tina’nın ancak üç yıl kadar okula gitmesinin de nedenidir. Bu bakımdan, yaşamı boyunca Tina’nın politik ve sanatçı olarak edindiği beceriler ayrı bir öneme sahiptir. Tina 1913 de babasının yanına ABD’ye gider. New York’ta İtalyan göçmenlerin yaşadığı “Küçük İtalya” olarak tabir edilen bir yerde yaşamaya başlar. Ailenin Avusturya’da kalan kısmı ise ancak 1920’de ABD’ye gelebilir. Çalışıyor olmasına rağmen Tina, zamanının büyük bölümünü tiyatro ve operaya ayırır. Bunun yanında göçmen semtinde oldukça canlı olan kültür etkinlikleriyle de ilgilenmeye başlar ve değişik amatör tiyatroların oyunlarında önce küçük, daha sonra önemli roller üstlenerek oyunculuğa başlar. Bu sırada 17 yaşını bitiren Tina, yerel tiyatro prodüksiyonlarında çeşitli roller için seçmelere katılmaya başlar. Oyunculuk yeteneğinin duyulmasından sonra küçük çaplı bir “şöhret” edinir. 1918’e gelindiğinde ise yeni arayışlara girme heyecanıyla Holywood’ın yolunu tutmaya başlar. Ancak Tina, kısa süre sonra sinemanın kendisine sunduğu kısıtlı olanaklardan sıkılır. İlgisini çeken başkaca şeyler vardır: Edgar Allen Poe’nun, Oscar Wilde’ın, Freud’un ve Nietzsche’nin yapıtlarını büyük bir açlıkla okumaya, sürgündeki ressam Rafael Vera de Cordova, Şair ve çevirmen Ricardo Gomez Robelo gibi pek çok sanatçı ile aynı çevrelerde bulunmaya başlar. Tina’nın hayatı ise daha sonra, ünlü Amerika’lı fotoğraf sanatçısı Edward Weston’la kesişir.
1920’li yıllarda Meksika, bir çok devrimci sanatçı için bir çekim merkezi durumundadır. Daha sonra yenilgiye uğrayan devrimci iktidar, devrim yıllarında devrimci sanatçılara yer yer destek sunmuştur. Devrimci sanat o dönemde Meksika’da büyük bir atılım yapmıştır. Özellikle 1920’li yılların başlarında Meksika ile Sovyetler Birliği arasında önemli bir yakınlaşma olur. Tüm bu nedenlerden dolayı Tina Meksika’ya yerleşmeye karar verir. 1923 yılında Tina, eşi Weston’un da desteği ve cesaretlendirmesi sonucu ciddi anlamda fotoğrafla ilgilenmeye başlar ve birlikte Meksika’ya giderler. Fotoğrafçılık, onun için teknik araçları, kamera, ışık, filmlerin banyosu, baskısı gibi bugünle karşılaştırılmayacak derecede zor ve karmaşık gelir. Bunun yanında o günlerde, sanatın birçok başka alanında olduğu gibi fotoğrafçılık da hemen hemen bütünüyle erkeklerin egemenliğindeydi. Mesleği aracılığıyla Tina, o dönemde kullandıkları alışılmamış yöntemlerle bir çok insanı çeken devrimci sanat çevreleriyle de ilişki kurar. Tina, sanatın yalnızca seçkin küçük bir gruba değil, tersine halkın geniş kesimlerine açık olması gerektiğini savunuyordu. Sanata bakış açısı ve düşünce tarzındaki değişiklik netleştikçe bir çok kişiyle tanışır bunlardan biri de Meksikalı devrimci, ünlü duvar ressamı Diego Rivera’dır.
Weston 1926’da ABD’ye kesin dönüş yaptıktan sonra, Tina, onunla birlikte kurduğu stüdyoyu tek başına üstlenir. Bu dönemde Tina’nın fotoğraf çalışmaları çok geniş bir yelpazeyi kapsar. Bir yandan para kazanmanın yolu olarak üst tabakadan gelen portre fotoğraf siparişlerini yerine getirir. Diğer yandan Rivera ve arkadaşlarının duvar resimlerinin fotoğrafik dokümentasyonu işini üstlenir. Bu işi yıllar boyunca yapar.
Bu dönemde öncelikle İngiltere’deki ve ABD’deki kimi sanat dergileri -örneğin ABD’de “New Masses” isimli sol sanat dergisi- Tina’nın fotoğraflarını yayınlar. Daha sonra diğer ülkelerde de tanınmaya başlar. Meksika’daki bir çok kez sanat fotoğraflarını sergiler. 1929’da Meksika’da ilk kez yalnızca Tina’nın eserlerinin yer aldığı bir sergi düzenlenir.
İki yıl sonra Tina ile Weston’un yolları ayrılır. Tina’nın hayatındaki dönüm noktalarından biri olur ayrılmaları. Tina, Meksika’daki siyasi durumla özdeşleşir ve sanatının bu tür bir sorumluluk duygusuyla giderek daha az örtüşür duruma geldiğini hisseder. El Machete gibi oldukça radikal bir yayının ve Uluslararası İşçi Yardımı ve Anti-Imperialist League gibi uluslararası örgütlerin bünyesinde yer almaya başlar. Bu sırada da Komünist Parti üyesi Xavier Guerrero ile birliktedir.
Tina’nın siyasi uyanışı oldukça etkili olmuş ve bu dönemden sonra da siyasetin dışında hiç kalmamıştır. 1927’de Meksika Komünist Partisi’ne katılır. Bu dönemde El Machette’teki etkinliğini arttıran Tina, dergi için fotoğraf çekmeye de başlar. Eşi Guerrero’nun 10 Ocak 1929’da öldürülmesinden sorumlu tutularak bir komplo sonucu tutuklanır. Tina böylelikle Komünist Parti’nin aşağılanması için kullanılacak bir koz olmuştur. 1930’da da Meksika devlet Başkanı Pascaul Ortiz Rubio’ya yönelik gerçekleştirilen suikast girişiminden sorumlu tutularak önce hapsedilir daha sonra da Meksika’dan sürülür ve Berlin’e gider. Ancak Tina, Berlin’deki makinelerinin yetersizliği ve etraftaki fotoğrafçı bolluğu dolayısıyla ruhsal bir bunalıma girer. 6 ay sonra kendisiyle Berlin’e gelmiş olan Vittorio Vidali ile birlikte Moskova’ya giderler.


Moskova, Tina’nın yaşamında yepyeni bir dönemin başladığı yer olur. Burada fotoğraf makinesini bir daha eline almamak üzere bırakarak kendini tümüyle siyasal etkinliklere verir. Vidali vasıtasıyla Lenin’in baş kalemi ve International Red Aid’in başındaki Yelena Stassova ile tanışır. Stassova’nın kısa sürede güvenini kazanmasının ardından çeviri işlerinden Avrupa’daki faşistlere yönelik gizli görevlere terfi ettirilir. Komünist ajanlar, yakalanmaları durumunda hemen ölüm cezasına çarptırılıyorlardı. Ancak Tina en tehlikeli durumlardaki serinkanlılığıyla hatırı sayılır derecede ün yaptı ve siyasi tutukluların savunulması için kullanılacak formları teslim etmek üzere pek çok kez İtalya ve İspanya’ya gizli görevle gönderilir. Tina’nın ünü ve yetkisi Moskova’da giderek artmaya başlar. 1933’de Red Aid Örgütü’nün Yönetim Komitesi’nde göreve getirilir. İspanya’daki iç savaş döneminde de aktif rol alır. Bu arada “Ayuda” adlı haftalık gazetede yazıları yayımlanmaya başlar. 1939’da İspanya’dan ayrılmak zorunda kalınca New York’a gitmek ister ancak ABD’ye girişi kabul edilmeyince Meksika’ya geçmek zorunda kalır. Burada uzun çabaların sonunda 1930’daki sürgün kararını geçersiz kılmayı başarır. O yıllarda Meksika’da yaşanan büyük değişim rüzgarları ve Sovyetlerden ayrı oluşu onun partiden uzak kalmasına ve kendini yalnız hissetmesine yol açtı. Bu sırada Vidali’nin Meksika polisi tarafından tutuklanarak sorgulanmaya götürülmesi Tina’yı son derece olumsuz etkileyen başka bir neden olmuştur. Vidali’nin serbest bırakılmasının hemen ardından da şiddetli bir depresyona girer. Tina, 5 Ocak 1942’de arkadaşlarıyla gittiği bir akşam yemeğinin dönüşünde geçirdiği kalp krizi sonucunda ölür.
Tina öldükten sonra yaşamı ve siyasi üzerine pek çok yazılar yayınlanır. Fakat Tina yaşadıkları ve yaptıklarıyla saygı duyulacak, kendini herhangi bir burjuva toplumsal gelenekle sınırlamayan, bağımsız bir kadındı. Onu bağlayan yalnızca yüreğinin sesi ve içinden geldiği sınıfa bağlılğı idi… Hayatı boyunca kendini hem sanattıyla hem de siyasi görevleriyle tanımladı ve ifade etti. Yaşamında bir çok rahatlıktan vazgeçmesini bildi ve 1920’li yıllardan ölümüne dek Komünist Enternasyonal’in görevlisi bir komünist kadın olarak sürekli yollardaydı. O, yaptığı herşeyi özgür iradesi, gücü ve davaya olan bilimsel inancı ile yaptı. Tina, kendini kurban eden, ya da teslim olan birisi değildi, tersine görülmemiş biçimde güçlü bir kadındı.

Öne Çıkan Yayın

İVAN TURGANYEV

                                                                   TURGANYEV                                                              ...